Çabalamak



2001 krizinin geldiğini, askerlik görevimin bitmesine kısa süre kala elime geçen bir gazeteden öğrenmiştim. O dönemde krizin ne demek olduğunu, hayatımı nasıl etkileyebileceğini anlamadığımdan olsa gerek, konu üzerinde düşünüp yorum yaptığımı hatırlamıyorum. Askerden döndükten sonraysa çok fazla düşünmeme gerek kalmadı zira ekonomik krizin insan hayatına nasıl bir etkisi olacağını bilfiil yaşayarak öğrenme şansı buldum. Çok sevdiği mesleğini yaparken para kazanacağını zanneden, büyük hayallerle girdiği üniversitede umduğunu bulamasa da umut dolu genç bir mühendis olarak aylarca iş aradım. Başlarda seçici davranmaya çalışırken 6. ya da 7. aydan sonra “ne iş olsa yaparım” aşamasına geldiğimi hatırlıyorum. Yaklaşımımı değiştirsem de bırakın istemediğim bir işe başlamayı, herhangi bir görüşmeye dahi çağrılmamıştım. Bu dönemde, hayatın ne demek olduğuna dair bilgileri depoladığım ve neredeyse boş olan heybemi yaşam gerçekleriyle doldurdum. Bu açıdan bakınca bazı kazanımlar edindiğimi itiraf etmeliyim.  Ne var ki bu durum işsiz olduğum gerçeğini değiştirmiyordu.

Kriz nedeniyle yolların ayrıldığı tecrübeli çalışanların bile iş bulamadığı dönemde, benim gibi bir yeni mezunun hiç şansı olmadığını anlamıştım. Teorik olarak sahip olduğum bilgileri attırsam da bunun yeterli olmayacağı da aşikardı. Şansımı biraz olsun yükseltmek için bilgilerimi uygulamayla desteklemeli, gerekirse bir şeyler üretmeliydim. Ne var ki çok sevdiğim elektronik alanında bunu yapabilmek için gereken olanaklara sahip değildim. Hem yer sorunu hem de maddi yetersizlikler nedeniyle küçük de olsa bir elektronik laboratuvarı kurmam olanaksızdı. Elimde uygulamalı öğrenme için kullanabileceğim tek cihaz ikinci el aldığımız bilgisayarımdı. Hiçbir şey yapmadan beklemek yerine yazılım öğrenmeye ve mütevazi bilgisayarımda çalışan bir şeyler yapmaya odaklandım. O dönemde ASP oldukça popülerdi ve ben de gelişim için bu alanda ilerlemeye karar verdim. Elimden gelen gayreti gösteriyor, gece gündüz öğrenmeye devam edip kod yazıyordum. İşsiz olsam da bir konu üzerinde çabalamak iyi gelmişti. Moralim bozuk olduğunda zor bir işe odaklanıp ruh halimi düzeltmeye çalışma alışkanlığını da sanırım o dönemde edindim. Ne var ki “hayat gerçeği heybesini” hızla doldursam da hala işsizdim.

Öğrenmeye devam ederken, uygun bir eğitim programıyla çok daha hızlı ilerleyebileceğimi fark ettiğimde arayışımın 10. ayındaydım. Ne var ki bu tür bir olanak Bursa’da yoktu. Zaten o dönemde bilgisayar eğitimleri çok pahalıydı ve geliri olmayan birisi için erişilebilir değildi. Umutsuzluk emareleri yine kendini göstermeye başlarken heybeye yeni bir gerçek koyma şansı yakaladım; “eğer çabalarsan bir şeyler olur.” O dönemdeki “şey” İstanbul’daki bir eğitim kurumunda 2 (ya da 3) günlük ücretsiz eğitim olarak karşıma çıkmıştı. 2002 yılının Şubat ayında yapılacak eğitime ki büyük ihtimalle bolca reklam ve kalıcı müşteriler edinmek üzerine kurgulanmıştı, hemen kayıt oldum ve eğitim gününü beklemeye başladım. Bir gün önce İstanbul’a gidecek, geceyi Ablamın evinde geçirecek ve sabah da eğitimin yapılacağı yerde olacaktım. Umut yeniden yeşermişti.

2002 kışını belki hatırlayanlarınız olacaktır, alışılmışın dışında sertti ve bolca kar yağmıştı. Tamam, dürüst olayım, kimsenin hatırladığını sanmıyorum. Ne olursa olsun, yola çıkacağım gün hem Bursa’da hem de İstanbul’da başlayan kar yağışı, içine düştüğümü sonradan anlayacağım maceranın başlangıcıydı. Yaptığım plana uygun saatte vardığım Bursa Terminali tıklım tıklımdı. Seferlerin hepsi aksamıştı. Terminaldeki araçlar çıkamıyor, yenileri gelemiyordu. Saatlerce bilet bulabilmek için bekledim ama hiçbir firmada uygun sefer yoktu. Beklemeye devam ettim. Zaman geçiyor, İstanbul’da olmayı planladığım saatlerde hala bilet arıyordum. Nihayetinde korsan bir sefer buldum. Daha doğrusu onlar beni buldu. Firma adı yoktu. Otobüsün muavini, İstanbul’a gitmek için çabaladığını anladığı kişilere yaklaşıp teklifte bulunarak yolcu topluyordu. Normalin üzerinde para istese de bu büyük bir fırsattı ve kabul ettim. Benzer durumda olanlarla küçük bir grup oluşturduk ve muavin önde biz arkada terminal dışında park etmiş otobüse ulaştık. Böyle kaç sefer yaptılar bilmiyorum. Otobüs dolup yola çıktığımızda sabah eğitimden önce İstanbul’da olmayı umarak biraz uyumaya çalıştığımı hatırlıyorum.

Kar nedeniyle normalden çok daha uzun süren yolculuğun sonunda Harem otogarına vardığımızda sanıyorum saat sabaha karşı 5 civarıydı. Avrupa yakasında oturan Ablama gitmeye kalksam bunu başaramaz, bir şekilde ulaşsam bile sonrasında eğitime yetişemezdim. Toplu taşıma yoktu ve taksi bir seçenek değildi.  En iyisi Harem’de zaman geçirmek ve minibüs seferleri başlayınca da Altunizade’ye gitmekti. Ne var ki otogarda her yer kapalıydı. Hayatımın hiçbir evresinde, sığınacak bir yerlerin açılmasını beklerken üşüdüğüm kadar üşüdüğümü hatırlamıyorum. Pijama niyetine yanıma aldığım giysileri de üzerime geçirmiş olmama rağmen titriyor ve donmamak için otogar çevresinde tur atıyordum. Saat kaçtı bilmiyorum ama bir kahvehane açıldığında nasıl içeri girdiğimi, çayın demlenmesini beklerken biraz olsun ısındığımda neler hissettiğimi çok iyi hatırlıyorum.

Hava aydınlanıp minibüs seferleri başlayınca Altunizade’ye doğru yola çıktım. Hangi minibüse bindiğimi, aktarma yapıp yapmadığımı unuttum ama karlı İstanbul yollarında yolculuğun zorlu geçtiğini anımsıyorum. 20 saatlik bir maceranın sonunda çok az gecikmeyle eğitim kurumuna vardığımda zafer kazanmış gibi hissediyordum. İçeri girip kendimi tanıttım ve niye geldiğimi açıkladım. Ne var ki aldığım yanıt sonrası hayatımda bir ilki daha yaşadım; 10-15 saniye kadar hiçbir şey düşünemeden, hareket edemeden kalakalmak. Zamandan ve mekândan soyutlanmak derler ya, yaşadığım buydu. Kar yağdığı için eğitmen de öğrenciler de gelemeyeceklerini bildirmiş, eğitim iptal olmuştu.

Duygularını kolayca ifade edebilen biri olsaydım bile, o anda söyleyecek bir şey bulamazdım sanırım. Ama yüz ifadem gereğini yapmış olacak ki görevli bana bir teklifte bulundu; “madem bu kadar geldiniz, devam eden sistem yönetimi eğitimine katılabilirsiniz.” O zamana kadar sistem yönetiminin ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ancak bunca çabanın karşılığında bir şeyler olmalıydı ve teklifi kabul ettim. Eğitime girip hiçbir şey anlamasam da dersi takip ettim. Belki katılımcıların soruları, belki eğitmenin anlattıklarından etkilenmem, belki de ödediğim bedelin karşılığını bulma çabamdan kaynaklanan nedenlerle, dinledikçe bu alanda bir şeyler yapabileceğimi hissetmeye başladım. Konu ilgimi çekmişti, yeni bir alan keşfetmiş ve kararımı vermiştim. Artık bu konuda çalışacak ve bu işi öğrenecektim.

Bu macera ile başlayan süreç sonunda 20 yıllık iş hayatıma sistem yöneticiliği ile adım attım. İlk işimi bu alanda öğrendiklerim ve aldığım sertifikalarla buldum. Sonrasında farklı ürünlerle yetkinlik alanımı genişlettim ve uzun süren kariyer yolculuğumda genelde benzer alanlarda çalıştım. Varlığından bile haberdar olmadığım bir disiplinle tanışmam ve beni mutlu edecek iş kolunu bulmam, İstanbul’a ulaşma konusundaki kararlılığım ve eğitime gelmeyen katılımcılar sayesinde oldu. Yan sınıftakilerin nasıl olup da geldiklerine, benim yazıldığım eğitimin neden yapılmadığına dair bilgim yok. Birinin paralı ve ileri düzey diğerinin ise ücretsiz olması etkendir muhtemelen ama bu incelemeyi başka bir yazıya bırakalım. Net olan şu ki “çabalarsan bir şeyler olur” yaklaşımı bir kere daha doğrulanmıştı.

Muhtemelen çoğu ziyaretçi tarafından okunmayacak kadar uzun olan öykümün sonunda bir noktaya daha değinmek istiyorum. Önceki yazılarımdan birinde, insan hayatını resim yapmaya benzetmiştim. Boyalar, fırçalar ve el becerisi önemli unsurlar ancak doğru resme başlamak için olmazsa olmazımız tuvaldir. Tuval, hayatta yapılabilecekleri temsil eder. Ne kadar fazla okur, dener, öğrenir ve anlamaya çalışırsak tuvalimiz o kadar geniş olur ve bizim için uygun resmi bu sayede çok daha rahat çizebiliriz. Yaşadığım macera tuvalimi genişletmişti ve doğru resim için ilham kaynağı olmuştu.

Hayatın neresinde olursak olalım tuvalimizi genişletmeye çalışmaktan vazgeçmemeliyiz. Hayat uzun ve yapılacak çok fazla resim var.

 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dünya Ne Zamandan Beri Yuvarlak?

Hayat

Çok mu Önemliyiz?